Yeni bilgi ve keşiften korkan, dogmatik doğrularla hareket eden insanlık tarihinde aydın ve parlak bir dönem de mevcut: Rönesans. Sanat ve ilim alanındaki en büyük gelişmelerin olduğu aydınlık bir çağ. Astronomi, coğrafya, matematik, fizik, kimya, anatomi, mühendislik, resim, heykel, mimari gibi pek çok alanda en büyük eserlerin ve buluşların olduğu bu dönemin yaratıcıları da mevcut tabii: Kepler, Da Vinci, Shakespeare, Montaigne, Michelangelo, Galileo, nicesi ve yazımızın konusu olan Copernicus.
Astronomi alanında dönemin tüm zorluklarına rağmen çalışmalarına pes etmeden devam etmiş, bilimi öbür boyutlarıyla ele almış, yaptığı çalışmalar sayesinde gelecekte yapılacak astronomik keşiflere fer tutmuş ve pek çok ilim insanına ilham olmuş Copernicus kimdir, ne çalışmalar yapmıştır, eserleri nelerdir gelin yakından inceleyelim.
Nicolaus Copernicus, 1473 yılı 15. yy Rönesans’ında dünyaya gelmiş olan; Katolik piskopos danışmanı, matematik, astronomi, harita bilimi ve dillerle meşgul olan, çağdaş astronominin babası olarak bilinen ve güneş merkezli evren modelinin kabulünde büyük çalışmaları olan Polonyalı bir gök bilimcidir. Varlıklı tüccar bir baba ve aileden zengin bir annenin 4’üncü ve en küçük çocuğu olarak Lehistan Krallığı’nın Thorn bölgesinde dünyaya gelmiştir. Babasını genç yaşta kaybetmesiyle dayısının yanına gitmek zorunda kalmış olan Nicolaus Copernicus eğitim hayatına Polonya’da başlamıştır; dayısı Lucas Watzenrode, tüm eğitim ve kariyer ihtiyaçlarında Copernicus’un yanında olmuştur.
Copernicus’un yaşadığı 15. yy’da astroloji, astronomi ve matematik terimleri neredeyse birbirinin yerine kullanılıyordu; temel amacı da gökyüzü düzenini tanımlamaya yönelik teorik araç ve hareket bütünlüğünü sağlamaktı. Genellikle matematiksel teknikler kullanarak gökyüzünü inceleyen herkesi anlatım ediyordu bu yöntem.
Giovanni Pico’nun astrolojinin temellerine saldırması Copernicus’un araştırmalarının geri planını oluştururken temel tarihsel değerlendirmeleri de oluşturdu. Pico’nun bahsetmediği, uzun süredir devam eden ikinci anlaşmazlık ise gezegen modellerinin durumuyla ilgiliydi. Aynı zamanda da antik çağlardan beri astronomik modelleme ve gökyüzü incelemeleri, gezegenlerin hareket merkezlerinden sabit mesafedeki sabit yarıçapların kullanılarak üzerinde açısal ilerlemeler ile hareket ettiği şeklinde yapılıyordu. Avrupalı gökbilimciler Dünya’nın evrenin merkezinde yer aldığını yani Ptolemaik yer merkezli sistemi savunuyordu ve bu görüş Aristarkus ve Biruni’nin zıt çalışmalarına rağmen çoğu eski filozof ve İncil yazarları tarafından da benimseniyordu.
Copernicus, dünya da iç olmak üzere Samanyolu’nda bulunan tüm gezegenlerin güneşin yörüngesinde hareket ettiğini savunuyordu. Dünya, güneş ekseninin yanı dizi kendi ekseni etrafında da günlük olarak dönüyor ve bu eksendeki kademeli kaymalar dolayısıyla mevsimleri meydana getiriyordu Copernicus’a göre. Copernicus 1508 ve 1514 yılları arasında bu tezini anlattığı “Küçük Yorum” (Commentariolus) olarak adlandırılan güneş merkezli sistemin temelini oluşturan kısa bir astronomik inceleme yazdı. İncelemede, dünya da iç olmak üzere bilinen tüm gezegenlerin güneşe göre sırasını doğru bir şekilde ortaya koydu ve yörüngelerini nispeten doğru şekilde tahmin etti.
Bu güneş merkezli teori, güneşin ve öbür gezegenlerin dünyanın etrafında döndüğünü öne süren Ptolemaik (Yer merkezli) teorinin yerini aldı. Copernicus İtalya seyahatinden sonra, doğanın tüm yönlerini inceleyebilmek için Ptolemaik sistemin yeterli olmadığını savundu. Bu yöntem matematiksel olarak müsait değildi. Ama Copernicus'un yaşadığı dönemde Kilise, Ptolemaik yer merkezli teoriyi benimsiyordu. Çünkü bu, kozmosun İncil'de verilen tanımıydı.
Ancak “Küçük Yorum” adlı incelemesi Copernicus’un ömrünün sonuna kadar yani 1543’e kadar yayınlanmadı. Çünkü elde ettiği bilgiler çözüm kadar yeni problemlere de sebep oldu. Dünya evrenin merkezi kabul edildiği için ağır nesnelerin her zaman yere düştüğü varsayılıyordu, bunun güneş merkezli bir sisteme ne şekilde uyarlanacağını bilmiyordu Copernicus. Bu yüzden dairelerin gökleri yönettiğine dair eski inancını korudu ancak kanıtları, güneş merkezli bir evrende bile gezegenlerin ve yıldızların güneşin etrafında dairesel yörüngelerde dönmediğini gösterdi. Bu tezinde merkezden uzaklıkları her zaman aynı olduğu için gezegenlerin görünen parlaklığındaki değişiklikleri açıklayamamak gibi belirgin bir dezavantajı vardı. Yani gezegenleri dev şeffaf küreler olarak gözlemlemesi ve yerçekimi kavramını ele almamasıydı dezavantajı.
Bu teoriyi 17 yy. başlarında Galileo ile Kepler geliştirdi ve popüleştirdi. Ancak bilimsel araştırmaların ceza ile karşılık bulduğu bir dönem olduğu için Galileo bu teoriyi geliştirmenin karşılığında mahkum edildi. O dönemin din adamlarına rağmen bilgiye zincir vurulamadı tabii ki ve 17 yy. sonlarında Newton’un gök mekaniği alanında yaptığı çalışmalardan ve “Principia Mathematica” (Doğa Felsefesinin Matematiksel İlkeleri) adlı yayınından sonra Kopernik Teorisi akademisyenler tarafından kabul gördü. Önce Katolik olmayan ülkelerde hızla yayıldı ve 18. yy sonlarında Güneş Sistemli (Heliosentrik) evren modeli neredeyse tüm dünya tarafından kabul gördü.
Babasının vefatından sonra piskopos dayısı tarafından üstlenilen eğitim hayatı Krakow’daki “Krakow Üniversitesi” liberal sanatlar bölümünde devam etti Copernicus’un. Bu bölümde astronomi ve astroloji üzerine eğitim gördü ancak o zamanın birçok öğrencisi gibi o da mezun olmadan okulu bıraktı. İtalya’da olan ve Bologna Üniversitesinde hukuk bölümünde doktora yapan amcasının yanına gitti ve amcası gibi eğitim hayatına Bologna Üniversitesinde devam etti. Her ne kadar buradaki akademik dönemi uzun sürmese de o süreçte üniversitenin kafa astronomu Domenico Maria de Novara ile aynı evde yaşadı. Novara, belde için yıllık astrolojik kehanetler yayınlıyordu; tüm sosyal grupları içeren ancak İtalyan prenslerinin ve düşmanlarının kaderine yoğunlaştığı tahminlerde bulunuyordu. Copernicus bu yayınlarda yardımcı ve tanık idi; Novara’nın yıllık tahminlerinin üretimine iç olması astroloji pratiğine yakından aşina olduğu anlamına geliyordu.
Novara, Copernicus gök bilimi dalında eğitim aldığı için onu geleceğin problemini çevreleyen iki kitapla tanıştırdı: Johann Müller tarafından yazılmış “Epitoma in Almagestum Ptolemaei” ve Giovanni Pico tarafından yazılmış “Disputationes tersus astrologinm divinatricenm” (Kehanet Astrolojisine Karşı Tartışmalar). Johann Müller’in yazdığı kitap Ptolemy’nin astronomisinin temellerinin bir özeti olan ve bazı önemli gezegen modellerinin düzeltmeleri ve kritik açılımlarıyla ilgiliydi. Bu, Copernicus’un güneş merkezli hipoteze yönelmesine ve fikir edinmesine yol açacak olan bir kitaptı. Giovanni Pico’nun yazdığı ise astrolojinin temellerine ve 17. yy’a kadar yansıyan yıkıcı tutuma şüpheci bir saldırı idi. Pico’nun eleştirilerinde, gökbilimciler ve astrologlar gezegenlerin düzeni konusunda anlaşamadıkları ve astrologların gezegenlerin sahip olduğu kuvvetten emin olmadıklarına dair suçlamalar mevcuttu.
Copernicus’un tüm hayatı boyunca kayda geçen yalnızca 27 tane gözlemi bilinmekte; pek çoğu tutulmalar, hizalanmalar ve gezegenler ile yıldızların kesişimleri hakkında.Copernicus, kayıtlara geçen ilk gözlemini “De revolutionibus” ile 9 Mart 1497’de Bologna’da yaptı. Kitabında ay tutulmasını ve “boğanın gözündeki en parlak yıldız” olarak bilinen Aldebaran yıldızını kayıtlara geçirmişti. Bu gözlemi 1543’te yayınladığında görünen ay çapının büyüklüğünü tam olarak doğrulayarak teorik bir iddianın temeli haline getirmişti. Fakat bu yöntemi 1947’de Novara’nın 1498 yılı kehanetine yardım amaçlı Alfonsine tablolarından türetilen ayın evrelerini kontrol etmek amaçlı kullanıyordu. Copernicus’un evrenin temel yapısı hakkındaki görüşleri yeni bir felsefeye Kepler ve Galileo döneminde dönüştü.
Nicolaus Copernicus arkasında büyük tartışmalara yol açacak ve gözlemlerini sapkınlık olarak kınayacak bazı dini liderlerin öfkesinden kurtaracak şekilde 24 Mayıs 1543 yılında Polonya’nın Frombork kentinde beyin kanaması geçirerek hayata gözlerini yumdu. Efsaneye göre, ölüm döşeğindeyken yaptığı çalışmasının yayınlanmış bir kopyasını görmüştü. Haksız da değildi, ölümünden 1 yıl sonra çalışmaları yayınlanmıştı ve kendinden sonra gelecek olan ilim insanlarına fer tutacak ve günümüz güneş sistemine evrilecek kaynaklar sundu.
Öldüğünde mezar taşında ismi dahi bulunmayan Copernicus 2010 yılında Polonya’daki bir katedrale siyah granit bir mezar taşıyla yeniden gömüldü. 500’üncü yıldönümünden önce, yani 1972’de NASA "Kopernik" isimli uydusunu uzaya fırlattı ve uydu 8 yıllık faaliyetinde yıldızlararası maddeleri inceledi.
Kaynak : https://www.britannica.com/biography/Nicolaus-Copernicus
EKONOMİ
14 Aralık 2024SPOR HABERLERİ
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024EKONOMİ
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024GÜNDEM
14 Aralık 2024