Hüseyin Baş, bugün partisi tarafından Bostancı Şov Merkezi’nde düzenlenen ‘Cumhuriyet Şöleni’ne katıldı. Şölende dinletilen Cumhuriyet marşlarına salonu dolduran kalabalık da büyük bir coşkuyla eşlik etti. Halk oyunlarının sergilendiği şölende Hüseyin Baş, sahneye çıkarak zeybek oynadı.
“CUMHURİYET BİZİ KULA KULLUK ETMEKTEN KURTARIP, ALLAH’A KULLUK EDEBİLECEĞİMİZ BİR TÜRKİYE’YE İLETTİ”
Hüseyin Baş, konuşmasında şunları söyledi:
“Dün, Cumhuriyet ilan edildi, 29 Ekim 1923. Cumhuriyet, dikenli yollardan geçilerek ilan edildi. Sıkıntı günler geçirildi ve biz rahat rahat uyuyup, rahat rahat geziyoruz, rahat rahat yaşıyoruz lakin bu Cumhuriyet’in ilanı için çok bedeller ödendi. Cumhuriyet, temelinde bize hürriyetimizi getirdi, milletimizin egemenliğini getirdi, kula kulluk etmekten kurtarıp bizi Allah’a kulluk edebileceğimiz bir Türkiye’ye iletti.
“BİZİM BİRİNCİ GÖREVİMİZ, TÜRK İSTİKBALİNİ EBEDİYEN KORUMA VE MÜDAFAA ETMEK”
Bugün dahi Cumhuriyet’in değerini bilemeyen insanlara rastlıyoruz. Bizim birinci görevimiz, Türk istikbalini ebediyen koruma ve müdafaa etmek. Bunun ön koşulu, Cumhuriyet’i koruma etmektir. Her biriniz kapı kapı gezip, her bir sokak, köşe başını tutup, bütün milletimize Cumhuriyet’in değerini anlatacaksınız. Bunun için bir ömür feda etmek gerekiyorsa bu ömrü feda edeceğiz. Niçin? Zira bizden sonrakiler bizim yaşadıklarımızı, atalarımızın yaşadıklarını yaşamasın diye. Bizim en değerli görevimiz bu.
“CUMHURİYET’İ TAÇLANDIRAN ÖGE, TÜRK DEMOKRASİSİDİR”
Cumhuriyet’i taçlandıran öge, Türk demokrasisidir, Türk aydınlığıdır. Cumhuriyet’i, bu demokrasiyle birlikte taçlandırdık. Yoksa baktığınız vakit İran’da da cumhuriyet var, baktığınız vakit Çin’de de cumhuriyet var. Ben ülkelerin ekonomilerini, ülkelerin toplumsal durumlarını tartışmıyorum. Fakat beşerler, görünen o ki keyifli değil. Demek ki bizim için Atatürk’ün bize açtığı yol, Cumhuriyet ile taçlanan demokrasiyle ortaya çıkıyor. Ve bizim özgürlüklerimizi elimizden aldılar. Özgürlükler, bu özgürlükler o kadar değerli ki, bu özgürlükler demokrasiyi doğuruyor, bu özgürlükler kanıyı doğuruyor, bu özgürlükler farklılıkları doğuruyor. Yoksa biz birebir şeyleri düşünmeye zorlanan, özgürlüğü elinden alınmış bireyler olsak hiçbir değerimiz yok? Yani bizi biz yapan, bu insanı da insan yapan en temel fark nedir? Bizim fikir kabiliyetimizdir. Demokrasi ve Cumhuriyet sizlere, bizlere, bütün Türk milletine niyet özgürlüğünü getirmiştir.
Biz, düşünebilen varlıklarız. Münasebetiyle biz, özgür fikre sahip olduğumuz surece demokrasimizi yaşatabiliriz, Cumhuriyet’imizi koruma edebiliriz. Ve düşünmek tıpkı vakitte hatırlamaktır. Cumhuriyet’e laf eden Uzman Ünal’ı da ‘İki ayyaş yasa yaptı’ diyenleri de hiçbir vakit unutmayacağız. Her vakit hatırlayacağız.
“DAHA DÜN BİR VİZYON AÇIKLADILAR, ‘TÜRKİYE YÜZYILI’, İÇİNDE CUMHURİYET YOK”
Bu beşerler, Cumhuriyet’le hengameli beşerler. Daha dün bir vizyon açıkladılar, ‘Türkiye yüzyılı’, içinde Cumhuriyet yok. Cumhuriyet demeye korkuyorlar. Niçin biliyor musunuz? Bakın Osmanlı, devlet teşkilatı açısından gelmiş geçmiş en teşkilatlanabilen ülkelerden birisidir. Osmanlı’nın teşkilatçılığında bir sorun yoktur. Ordusu güçlü bir ordudur. Lakin Osmanlı’yı bugünlere getirip yıkan şey, sizlerin düşünme kabiliyetlerinizi ve özgürlüklerinizi baskılaması olmuştur. Niçin sizi baskıladılar, niçin bizi baskıladılar sorusunun yanıtı nedir, biliyor musunuz? Siz düşünürseniz, siz konuşursanız, siz yeni fikirler ortaya koyarsanız saltanat sarfiyat. Hasebiyle bugün Cumhuriyet’le arbedenin sebebi, birilerinin kendi saltanatını koruma etme gayretidir. Bunu sakın unutmayın.
“KENDİ KELAMLARI EN GÜÇLÜ KELAM OLSUN DİYE SİZİN CUMHURİYET’İNİZE KASTEDERLER”
Bir sürü mazeretler sunarlar, bir sürü kelamım ona tenkitler yaparlar; içi bomboş tenkitler, hepsi kıssa. Tek sebebi, kendi sesleri en yükseklere çıksın, kendi kelamları en güçlü kelam olsun diye sizin Cumhuriyet’inize kastederler… Vizyonlarına bakıyorsunuz; köprü yapacaklar, bina dikecekler, kanal açacaklar. Hepsi kepçeli iş. Yeni yüzyılda hem Cumhuriyet’imizin yüzyılında hem 21’inci yüzyılın bugünkü kaidelerinde en değerli şey arkadaşlar, fikirdir. Bugün bu ülkede gereksinim duyulan şey, fikirdir. Yeni bir çağa açılıyoruz arkadaşlar. Bakın, size gündelik siyaset yapmıyorum. Bir genel perspektif anlatıyorum. Bu periyotta Türkiye’de ne yapmamız lazım? Harıl harıl fikir üretmemiz lazım.
Türkiye, bu yüzyılın tam dönüşüm arifesinde, doğrudur. Sayın Cumhurbaşkanımız bunu çok hoş tespit etmiş lakin tahlil yanlış. Kanal açmakla, inşaat yapmakla bu işler olmuyor. Biz ‘İstikbal göklerdedir’ diyen Atatürk’ün bahsettiği, onu yakalayacak jenerasyonuz. Ve uğraşımız, istikbali gökdelenlerde arayanlarla.
“BU GENÇLİĞİN GENÇLİĞİNİ ÇALMAYIN”
Bu gençliğin gençliğini çalmayın. Bu gençler, sizden fazla bir şey istemiyor. Kızıyla, kadınıyla, erkeğiyle istedikleri tek bir şey var; insan üzere yaşayabilmek. Tek bir şey var; düşündüğünü haykırabilmek. Tek bir şey istiyor ya ucuz yemek yemek istiyor. Bu gençler, bu ülkede kafeye gidip bir çay, bir tatlı tüketebilmek istiyor. Bu gençler, ‘gençliğimiz çalınmasın’ istiyor. Bu gençler, ‘Sokakta dayak yemeyelim’ diyor. Bu gençler, ‘Baban ne iş yapıyor’ diye sorulduğunda karşılık veremediği bir duruma düşmek istemiyor. Bu gençler, ‘Babam intihar etti’ demek istemiyor.
“BU ÜLKEYİ GENÇLER YÖNETECEK”
Gençler, ben sizden değilim, ben direkt sizim. Gencim, kaygılarınızı biliyorum, yaşadıklarınızı anlıyorum. Ve bunları babalarımız üzere, annelerimiz üzere, ağabeylerimizin yaşadıkları üzere biz de yaşamayalım diye gayret ediyorum. Biz, bu şuuru, bu fikri o babalarımızdan aldık, ağabeylerimizden aldık. Onlar gösterdi bize, onlar öğretti bize. Dediler ki ‘Evladım, biz yaşadık siz yaşamayın, biz arbede ettik siz etmeyin, biz yanıldık siz yanılmayın’. Biz, bunu bilen insanlarız.
Bağımsız Türkiye Partisi’nin, bunu birinci sefer açıklıyorum, 600 tane milletvekili var Türkiye’de, 600 vekillik listemizin yüzde 20’si, yani 120 bireyi partimizin kontenjanından belirlenecek. O kadar hatırımız olsun. Gerisi, kalan 480 vekil listemiz, 40 yaşının altında gençlerden oluşacak. Bu ülkeyi gençler yönetecek.
“BU BAYANLARIN TEK BİR İSTEĞİ VARDI; ÖLDÜRÜLMEMEK”
Gençlerin yanında bir de bayanlarımız var. Bayan nedir? Bayan medeniyettir. Bayan, bizim varlık sebebimizdir. Bu bayan, konutta beni yetiştirebiliyor, çocuğumu yetiştirebiliyor, sizleri yetiştirebiliyor, koca bir meskeni çekip çevirebiliyor, bir sürü işin gücün altından kalkabiliyor, ancak devlet yönetemiyor, iş yerinde çalışamıyor. Bayanımızın sömürüldüğü bir sistem. İş bulamıyor, iş. Bulduğu işte düşük maaşla çalıştırılıyor. Her girdiği işte mobbinge maruz kalıyor. Bu bayanların tek bir isteği vardı; öldürülmemek. Bu bayanlar, bu ülkede yalnızca yaşamak istedik. Otobüse binip meskenine giderken birisi gelip başını kesmesin istedi. Yolda gece vakti yürürken bir mecnun çıkıp samuray kılıcıyla kalbini ikiye bölmesin istedi. Öbür bir şey istemedi. Yaşamak istedi. Ve siz, geçmişi belirli olan Adalet Bakanı’yla ‘Bir tane güvenlik makalesi okumadım’ diyen İçişleri Bakanı’yla bu bayanlara hukuk, adalet ve güvenlik sağlayacağınızı tez ediyorsunuz. Az evvel dedim ya vekil listesi, bu ülkeyi gençler yönetecek. Listemiz de fermuar liste olacak. Bir bayan bir erkek, bir bayan bir erkek. Bu ülkenin yarısını bayanlar, yarısını erkekler buluşturuyorsa listelerin yarısı bayan, yarısı erkek olacak.
“BUNLAR HEM MUSLUĞU AÇIYOR HEM DELİĞİ; HAVUZ DOLMUYOR”
Ekonomiyi size çok kısa tanım edeyim; bir havuz sorunu. Lise çağına kadar okumuş herkes anlar. Bir musluğumuz var ve bir havuzumuz var. Musluğu açtığınızda beş saatte havuzu dolduruyor. Bir de havuzun altında bir delik var. Deliği açtığınızda, bir saatte havuzu delik boşaltıyor. Artık bunlar hem musluğu açıyor hem deliği. Havuz dolmuyor. Bu havuz dolmaz kardeşim, dolmaz. Nedir o delik? O delik özelleştirmelerdir, peşkeş çekilen fabrikalarımızdır; ranta, menfaate, bütün milletin emeğini peşkeş çekmektir. Artık ne yapacağız? O deliği bir kapatacağız.
Bizim Türkiye’de faiz siyasetini, maliye siyasetini, vergi siyasetini, yatırım siyasetini, bütün siyasetleri değişmemiz lazım. Hülasa bizim bütün sistemi değişmemiz lazım. Türkiye’nin kurtuluşu, bu ekonomik, bu sömürü sisteminin reddini yapmaktır. Bunu yaparsak emin olun çok kısa müddette kurtuluruz. Bunu yeni bir modelle yaparız. Yeni sistem, ulusal iktisat modeli. Yeni sistem dediğimiz bu. Ben, bunu size datalarıyla ispat ederim. Dünya buraya gidiyor. Biz, sistemi değişeceğiz. Paraya olan tanımı değiştireceğiz. Para, biz kazanalım diye çalıştığımız şey değil. Ben 8 saat çalıştığımda 10 lira kazanıyorsam sen de 8 saat çalıştığında 10 lira kazanacaksın.
“SİZİN PARANIZ YOK, SİZİN PARANIZ OBURLARININ CEBİNDE”
Üretim, üretim, üretim diyoruz. Üretmemiz lazım. Üretimde bir sorun mu var? Bu ülkede üretimle ilgili sorun yok. Lakin bu ülkede tüketecek adam yok. Endüstrici ‘Bunlarda para yok, 10 liraya buna satamayacağıma 20 liraya yurt dışına satayım’ diyor. Bu ülkede tüketim yok. Niçin? Sizin paranız yok. Sizin paranız diğerlerinin cebinde. Artık o parayı almaya geliyoruz.
Herkes adalet istiyor bu ülkede. Adil bir Türkiye, adil bir dünya. Ya babacığım, yapın, adil olun. Adaleti engelleyen biz miyiz? Herkes diyor ki ‘Dünyada savaşlar bitsin’. E bitirin, savaşmayın, bitsin savaş. Sorun ne, mahzur ne kardeşim, niçin yapamıyorsun? Nasıl yapacaklarını bilmiyorlar. Bu, diğer şeylere çalışıyor. Savaşmaya çalışıyor. Bakın, Türkiye’den başlatacağımız bir rüzgar olacak. Dünyadaki savaşları bitirecek anlayışta buradan çıkacak, ekonomiyi düzeltecek, bütün dünyayı düzeltecek anlayış da buradan çıkacak. Herkes kendini düşünüyor. Ancak lafa geldiği vakit öykü ortada. Yeni Cumhuriyet’in yüzyılı, daha doğrusu Cumhuriyet’in yeni yüzyılı, bilimin olduğu, ideolojinin olduğu, aklın olduğu, modelin olduğu ve bütün bunları üretecek sizlerin olduğu, insanın olduğu bir yüzyıl olmalı. Bu yüzyılı da biz hayata geçiririz.
“CUMHURBAŞKANIMIZ, ‘ANAYASAYI DEĞİŞECEĞİZ’ DİYOR; ÇOK DİNLİYOR YA ANAYASA’YI”
Cumhurbaşkanımız, bu yüzyılını anlatırken ‘Anayasayı değişeceğiz’ diyor. Çok dinliyor ya Anayasa’yı, çok umurumda ya. Hukuk devleti, anayasal sistemin olduğu devlettir. Türkiye’de ise şu vardır; anayasalı bir nizam. Fark şudur; anayasal tertip, bizim sonlarımızın muhakkak olduğu tertiptir. Anayasalı tertip ise kendi kendine hudut çizmiş lakin kimsenin onu takmadığı tertiptir. Türkiye’deki durum bu. Siz Anayasa’da bugüne kadar bir şey yaptığınızda bu Anayasa size pürüz mi oldu? Neyi hayata geçirmek istediniz de sizin önünüzde durabilen bir güç oldu? Anayasa’nın aslında neredeyse bütün unsurlarını değiştirdiniz. Senin Anayasa’da bugüne kadar değişemediğin yalnızca üç husus var. Sanki onu mu değişmek istiyorsun? Ben, size bir teklifte bulunayım; bu ülkede anayasayı değişmeyelim, ana kasayı değişelim, her şeyi çözülsün.
“İKTİDARLAR, HUDUTLARI OLAN YÖNETİMLERDİR”
İktidarlar, o denli başlarına nazaran iş yapamazlar. Demokrasilerde bu bu türlü değildir. ‘Biz iktidar seçildik, artık sizi mahpusa atıyoruz.’ Yok bu türlü bir şey. ‘Biz iktidar olduk, artık size baskı yapacağız.’ Bu türlü bir şey yok. Dünyada bunun örneğini bulamazsınız. İktidarlar, sonları olan idarelerdir. Bu sonları kim belirler; yasalar ve halk belirler, siz belirlersiniz. Önüne geçersiniz, yapmasına mani olursunuz. Fakat Türkiye’de bu işlemiyor. Ne yapıyorlar? Sizi oyalıyorlar, ondan sonra dönüp sizden oy alıyorlar. 20 yıllık iktidarı dört tane tekerin üstüne yüklediler. Artık kalktılar, bir daha sizden oy alacaklar. Kanmayın, kanmayın, kanmayın. Bütün bunlar için okuyun. Tarihinizi okuyun, geleceğinizi okuyun.
“ALTILI MASA İÇİN YALVARMADIM ANCAK GÖRDÜM Kİ BİZ BU AÇIKLAMAYI YAPTIKTAN SONRA BİRİLERİ ÇOK RAHATSIZ OLDU”
Gittiğim her yerde, ‘Bu rüzgarı, bu başarıyı, bu performansı Altılı Masa’ya taşısana. Muhalefet bloğunu güçlendirelim ve hükümeti rahatlıkla değiştirelim’ dediler. Ben de milletimizin bu talebini çıktım, biliyorsunuz ekranlarda haykırdım, söyledim. ‘Bizi de Altılı Masa’ya alın.’ Ha yanlış anlamayın, ben bunun için yalvarmadım. Fakat gördüm ki biz bu açıklamayı yaptıktan sonra birileri çok rahatsız oldu. Başta gereğini yapan bir gazetecimiz var. Ahmet Hakan’ın bir yazısını okudum. Hani Cumhurbaşkanımız dedi ya, ‘Bak, Ahmet Hakan gereğini yapıyor. Abdülkadir Beyefendi, siz de gereğini yapın.’ Çabucak başladılar hoplamaya, zıplamaya.
Muhalefetmiş üzere görünen birtakım tipler, bize nahoş berbat iftiralar atmaya başladı. Benim aleyhimde iftira kampanyaları başladı, son üç günde. Ben, 2,5 yıldır bu partinin genel lideriyim. 2,5 sene oldu, iki tane kongre geçirdim. Ve birçoğunuz beni seçtiniz. Bir şeyler büyümeye başladığında bu kampanyalar başlar. Aslında biliyorsunuz, Mansur Yavaş da zorla senet imzalatmıştı. O denli diyorlardı değil mi? Artık bununla ahlaksızca, çirkefçe iftiralara, palavralara başvuracaklar. Lakin Hüseyin Baş’a, bağımsız Türkiye Partisi takımlarına bagaj oluşturamazsınız, hiç boşuna uğraşmayın. Rüzgar ne kadar sert yapıtsa essin, kayadan alıp götürebileceği yalnızca tozdur. Öbür hiçbir şeyimizi alamazlar. Ben Atatürk’ü gördüğümde içim kıpır kıpır olur. O benim için canını ortaya koymuş, ben onun için ve onun kurduğu Cumhuriyet için ve sizler, canınızı verirsiniz. Hiç kimse bizi karalayamaz, hiç kimse bizim geleceğimizle oynayamaz. O konuşanlar, o ardımızdan iş çevirmeye çalışanlar, yalnızca şunu söylüyorum; it ürür, kervan yürür.
“SİYASET YAPARKEN AHLAKLI OLACAKSINIZ”
Bugüne kadar her şey düzgündü, bundan sonra daha uygun olacak. Davetimize Sayın Meral Akşener süratlice dönüş yaptı. O, yapması gerekeni yaptı. Bizi gördü, bu topluluğu gördü. Bize dedi ki ‘Ben bu talebinizi, teklifinizi masaya taşıyacağım’. Artık saygıdeğer genel liderlerin vereceği karar. Sonucu benim siyasetimi etkilemez.”
News
